Prof. Dr. Remzi KILIÇ

Milli Bütünlüğümüz ve Avşarlar

Prof. Dr. Remzi KILIÇ

kilicremzi@gmail.com

Sayın misafirler, saygı değer basın mensuplarıDadaloğlu Derneği ve Dadaloğlu Vakfı tarafından düzenlenen Dünden Bugüne Dadaloğlu ve Avşarlar paneline hoş geldiniz. Fertler ve toplumlar kimlikleri ile yaşarlar. Bizde Türk Milletinin ve Türk kimliğinin onurlu bir üyesiyiz. Avşarların soyu Türk, dili Türkçedir. Bu gibi faaliyetler ile Türk Kültürüne ve Türk Milletine bir katkı sağlamayı amaçlıyoruz. Türkler tarihin kaydettiği en köklü ve büyük milletlerden biridir. Avrasya Bölgesinde Tuna Boylarından Altay Dağlarına kadar olan yerler Türkler ile meskundur. Adriyatik Denizinden Saraybosnadan Çin Seddine Baykal Gölüne kadar on iki bin kmye kadar uzanan sahada Türk Dili, Türk Kültürü, Türk Kimliği ve Türk varlığı hakimdir. Türkiyenin Trakya sınırından üç bin km batısına ve doğu sınırından yedi bin km doğusuna kadar gittiğiniz takdirde karşılaştığınız insanlar ile Türkçe konuşabilir, Türkçe anlaşabilirsiniz. Türk kültürü ve Türk töresi, örf ve adetleri aynen Anadolu Türkmenlerin de olduğu gibi, Balkanlarda, Kırımda, Azerbaycanda, Türkmenistanda hatta İran ve Doğu Türkistanda yaşatılmaktadır.
Türk Milletinin tarihi yirmi bin yıl ötelere kadar gitmektedir. Türk Dili Türkçeyi bugün yaklaşık olarak 300 milyon insan konuşmaktadır. Bu da Türkçenin Dünyada İngilizce, Çince ve Hintçeden sonra 4. dil olduğunu göstermektedir. Türkiye, Türk cumhuriyetleri ile birlikte hareket ederek Birleşmiş Milletler Cemiyetinde Türkçeyi dünyada en çok konuşulan ilk altı dil arasına sokmayı başarabilir. Türkiye Cumhuriyeti Milli bir devlettir. Anadolu Türk düşmanlarının iddia ettiği gibi mozaik vs. değildir. Bu ülkede elbette ben Türk değilim diyen, Türk olmayan ancak saygıya layık vatandaşlarımız vardır. Bunların sayısı ise abartıldığı kadar değildir. Türkiyede Türk olmayanların miktarı küçük oranlarda kalmaktadır. Öyle olsa idi devletimizin adı niçin Türkiye Cumhuriyeti olmuştur? Türkiye Cumhuriyeti ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Bu durum Anayasa ile teminat altına alınmıştır.
Anadoluya yoğun bir biçimde gelen Oğuz Türkmenleri 11. ve 12. yüz yıllarda aziz vatanımızı Müslüman Türk kimliği ile yüz binlerce şehit vererek yoğurmuşlardır. Burayı bizlere ebedi yurt yapmışlardır. Bugün Türkiye Cumhuriyetini yıkmak ve Mili devlet anlayışımızı yok etmek isteyenler vardır. Türk Kimliğini üst kimlik olarak kabule yanaşmayanlar, hatta Kürt, Laz, Çerkez, Arnavut gibi alt kimlikler gibi gören ve göstermeye çalışanlar vardır. Bunlar bilimsel anlayıştan ve tarihi gerçeklerden uzak art niyetli düşüncelerin temsilcileridir. Büyük Atatürkün: Türkiye Cumhuriyetini kuran halka Türk Milleti denir sözünü anlamak istemiyorlar. Türk adını hazmedemeyenler Türk Milletini yönetmeye talip olmamalıdır. Türk Milletinin ve Türk Tarihinin büyüklüğü karşısında Türk düşmanları boş durmamaktadır. Devamlı olarak bazı yabancı ülkelerin Türkiye Cumhuriyeti üzerindeki siyasi emellerinden ve oyunlarından söz ediyoruz ve Türkiye aleyhine çalışmalarına şahit oluyoruz. PKK ve etnik bölücülük bunların başında gelmektedir. Türkiyeyi 41 veya 46 etnik gruba ayırmak için çalışıyorlar.
Bizler ise daima birlik ve beraberlik için mücadele vermeliyiz. Bu husus tarihin her döneminde görülen bir durumdur. Kimse başkasının çıkarına çalışmaz, herkes kendi hesabına çalışır. Burada önemli olan şey, bizim kim olduğumuzu bilmemiz, kendi kültürümüzü muhafaza etmemiz, kendi kimliğimizi genç nesillere aktarmamız, kendi yönetimimizi kendimiz sağlayabilmemiz ve oyunlara karşı tedbirli olmamızdır. Bu şuura erdiğimiz zaman millet olarak hem ayakta kalmayı, hem de büyük devlet olmayı mutlaka başarırız.
Almanya vatandaşlarına Alman, İngilterede yaşayanlara İngiliz, Fransa yurttaşlarına da Fransız denir. O halde Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına da Türk vatandaşı veya Türk denir. Bu asla bir etnik anlayışı veya ırkçı yaklaşımı göstermez. Bin yılı aşkındır, aynı inancı, aynı mutlulukları ve aynı sıkıntıları yaşamış ve kader birliği yapmış olan ülkemizdeki soydaş ve dindaş toplulukları çeşitli emperyalist oyunlar ile bizden ayırmaya kimsenin hakkı yoktur. Burada siyasetçilerin özellikle dikkat etmesi gereken bir konu vardır ki, bu da birlik ve beraberliğimizi her şartta sürdürmek ve korumaktır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının büyük bir bölümü Türk ve Müslümanlığı kabul etmiş ve kendini Türk olarak hisseden insanlardır. Dolayısıyla bunları ayırt etmek ve bir mozaik şeklinde nitelendirmek aslında farkına varmadan ülke içinde bir takım etnik bölücülüğe yol açmak anlamına gelir.
Araştırmalara göre birçok Kürt dediğimiz insanlar Türkmen asıllıdır. Şimdi Avşarları araştırmak ve kim olduğunu ortaya koymak bir ayırım veya bölücülük olarak görülmemelidir. Tam aksine Türk Milletinin kendi özüne dönüşünü ve kendisini tanımasını sağlayacak bir araştırmadır. Biliyorsunuz Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk: Kültürünü kaybeden milletler başka milletlerin avı olurlar demektedir. Avşarlar Paneli umarım başarılı geçecek bir toplantı olacak ve bütün Türk boylarını bir araya getirip büyük Türk Milletini ortaya çıkarmaya katkı sağlayacaktır. Bugün Uygurlar, Kırgızlar, Kazaklar, Özbekler, Tatarlar, Azerbaycan Türkleri ve Türkmenler denilmektedir. Sibiryadan Afrikaya, hatta Amerikaya kadar olan büyük Türk ağacının gövdesini oluşturduk ve adına Türk dedik. 21. Yüzyıl sonunda Türk devletleri mutlaka birlik haline geleceklerdir. Esasen bütün dünyanın korktuğu da budur. Türk Milletinin karşısında hiçbir zaman duramazlar.
Hunların, Avarların, Hazarların, Selçukluların Türk olduğunu kimse söylemek istemiyor. Osmanlılar için çoğu kez Ottoman diyorlar. Biz kelime ve kavramlarımızı kendimiz belirlemeliyiz. Bilhassa, Türk devlet ve bilim adamları, Türk dünyasındaki bağımsızlık gelişmelerini ve soydaş toplulukların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesini öteden beri arzu etmekteydiler. Gazi Mustafa Kemalin Türk dünyası hakkında beyan ve işaret ettiği hususlar, Türkiyede ve Türk dünyasında Türk aydınları tarafından iyi bilinmelidir. Türk bilim dünyası, hem Türkiye Cumhuriyeti devleti her türlü emperyalizmden uzak, bağımsız millî bir devlet olarak yaşamalıdır, hem de Avrasyadaki soydaşlarımız başta olmak üzere, bütün dünya Türkleri, hür ve bağımsız bir şekilde varlığını sürdürmelidir, anlayışı içerisinde hareket etmelidir.
Türk dünyası ile ilgili olarak, Türkiyede ve Türkistan sahasında kurulan cumhuriyetlerin bilgeleri başta olmak üzere, Türk dünyasının her tarafından Türk aydınları, düşünürleri, bilim insanları, siyasetçileri ve eğitimcileri, son yarım yüzyıl içerisinde, Türklüğe dair yüzlerce kitap, makale, araştırma, dil çalışmaları, projeler yapmış ve yazmışlardır. Siyaset adamları, akademisyenler, gençlik teşkilatları, sivil toplum kuruluşları, iş adamları ve eğitimciler, birçok toplantılar, kurultaylar, konferanslar, sempozyumlar ve paneller yaparak, Türk halklarının dost ve kardeşliğini, kültürel etkinliklerini artırmayı amaçlamışlardır. Bu toplantı bunlardan biridir.
Tarihimiz boyunca Türkler, milletler mücadelesinde, mazlum milletlere, düşkün ve yoksul halklara, kol kanat germiş, onları korumuş, asla köle muamelesi yapmamıştır. Bu gibi nedenler ile Türklük ulu çınarı hiç yıkılmamış, hep var ola gelmiştir. Türk aydınları ve bilgeleri, Türk Milletinin evlatlarına daima yol göstericilik, rehberlik yapmışlardır. Türk Milleti, tarihi boyunca kurmuş olduğu devletli yapı içerisinde, birçok halkı duldasında etrafında barındırmış, felakete uğrayanları bünyesinde korumuştur. Yeryüzünün adalet güneşi Türklerdir desek, doğru olur. Türklerin tarihte hocalık-öğretmenlik hakkını hiç kimse unutmamalıdır.
Toplantımızın konusu olan Avşarlar, Oğuz Kağan soyundan Bozoklardan olan Yıldız Hanın büyük oğlu Avşarın neslinden gelen en tanınmış Türk boylarından biridir. Avşar boyunun adı, 11. yüzyılda yazılmış olan Kaşgarlı Mahmut ve 13. yüzyılda yazılan Fahreddin Mübarek Şahın listelerinde Afşar, 14. yüzyıl başında yazılmış olan Reşidüddin ile ona dayanarak 15. yüzyılda yazılan Yazıcıoğlu ve 17. yüzyılda yazılmış olan Ebul-Gazi listelerinde de Avşar şeklinde geçer. 14.-17. yüzyıllarda Anadoluda her ikisi de görülmekle beraber Avşar şekli çok daha yaygındır.
Reşidüddin, Avşarların kendilerine en yakın diğer üç boy Kızık, Beğdilli, Karkın ile ortak olan totemlerinin tavşancıl, olduğunu bildirmiş ve Avşarın manasını: çevik, vahşi hayvan avına hevesli olarak belirtmiştir. Ebul-Gazi Han ise, Avşar: şahbaz, işini çabuk gören demektedir. Oğuzların İslamiyetten önceki tarihlerine dair rivayetlerde, Reşidüddine göre hükümdar sülalesi çıkarmış olan Kayı, Kınık, Eymür ve Beğdilli gibi, beş boydan birinin de Avşar olduğu bildirilir. Oğuz Kağan soyundan gelen yirmi dört Oğuz boyundan pek azı tarih kaynaklarında yankılar bırakabilmişlerdir ki, bunlardan biri de Avşarlardır. Avşarlar, Dede Korkut destanlarında geçen Türkistanda, Oğuz-Eli diye bilinen Sırı-Derya bölgesinde yaşarlardı. Avşarlar diğer Oğuz boylarıyla birlikte Orta Asyadan göç ederek Anadolunun çeşitli yerlerine, bu arada İran, Irak, Suriye, Afganistan ve Azerbaycana yayılmışlardır. Büyük göçle birlikte Huzistan-Horasan yoluyla Anadoluya, Irak ve Suriyeye gelmişlerdir.
Avşarlar, diğer Oğuz boyları gibi, 10. yüzyıldan itibaren Türkistan sahasında Müslümanlığı kabul etmişlerdir. Türk tarihinde Musul Atabeyliği (1127-1262), Huzistan Afşar Beyliği (1155-1195), Karaman-Oğulları Devleti (1250-1487), Germiyan-Oğulları Beyliği (1260-1431), Dulkadır-Oğulları Devleti (1337-1515), Sevindik Han Afşar Beyliği (1482-1535), Nadir Şah ve İranda Afşar İmparatorluğu (1736-1804) gibi, devletler ve beylikler kurmuşlardır. Bunlardan başka Avşarlar, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Ramazanoğlu, Safevîler gibi, Türk devletlerinde en etkili Türkmen unsuru olmuşlardır. Ayrıca Avşarlar, Halep Türkmenleri, Danişmendli Türkmenleri, Boz-Ulus Türkmenleri, Yeni İl Türkmenleri, Musul Türkmenleri gibi, toplulukların arasında yer almışlardır.
15. ve 16. yüzyıl Osmanlı Tahrir defterlerinde Avşarlara ait pek çok yer adı görülmektedir. Bu yer adlarından anlaşıldığına göre Avşarlar, Anadoluda Kayılardan sonra ikinci sırada yer almaktadır. Bu da Avşarların Anadolunun bir Türk yurdu haline gelmesinde Kayı ve Kınıklar gibi, birinci derecede rol oynadıklarını kesin bir şekilde göstermektedir. Anadoluda Avşar adlı hâlâ yüzlerce yer adı bulunmaktadır.
Halep, Antep ve Antakya bölgelerinde yaşayan Türkmenlerin Bozok kolunu meydana getiren boyların başında Avşarlar geliyordu. Türkiyede ve İrandaki Avşar oymaklarının, Orta ve Batı Anadoludaki bazı küçük oymaklar müstesna olmak üzere, hepsi bu ana koldan ayrılmışlardır. Ayrıca, Dulkadırlı eli arasında İmanlu Avşarı adlı önemli bir Avşar kolu olduğu gibi, Kozan yöresinde de kuvvetli bir Avşar kolu vardı. Kuzey Suriye Avşarları ise, başlıca üç aile tarafından idare edilmiştir. Bu aileler Köpek oğulları, Gündüz oğulları ve Kutbeyi oğulları idiler. Bu ailelerden Köpek oğullarının Antep bölgesinde, Gündüz oğullarının Amik ovasında, Kutbeyi oğullarının da Halep bölgesinde yaşadıkları anlaşılmaktadır. Avşarlar 18. yüzyıldan itibaren kışlak olarak Halep yerine Çukurovaya gitmeye başlamışlardı. Bunların Çukurovadaki kışlakları Ceyhan kıyılarında idi. Nitekim 1703 yılında Rakkaya sürüldülerse de fazla kalmayıp oradan Çukurova, Kayseri, Elbistan, Maraş yöresine geri dönmüşlerdir.
Son Dönemde Avşarlar: Osmanlı Devleti Çukurovada yüzyıllardır süren bunalımı sona erdirmek ve bölgedeki konar-göçer Türkmenleri yerleşik hayata geçirmek, burada önemli bir güç haline gelen derebeyleri ve özellikle Avşarların güç ve destek verdiği Kozan Oğullarını yıkıp merkezi idareye bağlamak istiyordu. Yüzyıllardır boş ve harap araziyi tarıma açmak ve bölgeyi şenlendirmek üzere 1862 yılında Fırka-i Islâhiyye adıyla bir askeri güç ve birlik oluşturmuştu. Bu harekâtın başına askerî işlerden sorumlu Derviş Paşa ve idarî işlerden sorumlu olarak Ahmet Cevdet Paşa görevlendirilmişti. Bu harekât Ahmet Cevdet Paşanın Mâruzât adlı eserinde ayrıntılı olarak anlatılmış olup, Yusuf Halaçoğlu tarafından günümüz Türkçesine çevrilmiş ve yayınlanmıştır.
Nihayet İstanbuldan 1865 yılında Çukurovaya gönderilen Fırka-i Islâhiyye, Avşarları kışlak veya yaylaklarından birinde yerleşmeye mecbur bırakınca, Avşarlar yaylaklarında yerleşmek istediklerini bildirdiler. Fakat bu sırada yaylaklarına Kafkas muhacirleri yerleştirildiği için pek verimsiz topraklarda yerleşmek zorunda bırakıldılar. 1865te Avşarlar Kayserinin Pınarbaşı, Tomarza, Sarız ve Develi kazalarıyla bunlara bağlı yetmişten fazla köye yerleşmiş olup eski oymak teşkilâtlarını henüz unutmuş değildirler. Bugün söz konusu bölgelerde yüzden fazla Avşar köyü mevcuttur.
Avşarların acı ve üzüntülerini ağıt ve bozlak şeklindeki ezgilerle dile getirdikleri bilinmektedir. Bozlak, Avşarlar tarafından söylemekte olan ve onların mûsiki hayatlarına son derece hâkim olmuş, kahramanlık maceralarını anlatan türküleridir. Onların adını taşıyan bir Avşar bozlağı, özellikle Yozgat ve Kırşehir yörelerinde okunur. Avşar beyleri türküsü ise Burdur, Antalya, Denizli ve Muğla bölgesinin en sevilen türkülerinden biri olarak söylenir. Avşar zeybeği aynı yörelerde, Avşar halayı ise, Kırşehir, Yozgat ve Keskin yörelerinde oynanmaktadır. Avşarlar, büyük Türkmen şairi Dadaloğlunun da Avşar boyundan olduğunu bilirler ve Dadaloğlu, Avşarların kahramanlıklarını, göçlerini, hayatlarını en gerçekçi olarak dile getirmiş bir halk ozanıdır. Avşarlar arasında Dadaloğlunun türkü ve bozlakları nesilden nesile söylenir olmuştur. Örnek vermek gerekirse Ev kalmadı Binboğaya çıkacak, İp kalmadı salıncağa takacak, Hemen iskân mıdır başa kalkacak, Bir gün olur geri döner sağları demiştir.
1865te Fırka-i Islâhiyye harekâtı sırasında Avşarlar Çukurova, Halep, Sivas, Malatya, Hatay, Kayseri, Pınarbaşı, Tomarza, Sarız, Uzun Yayla, Adana, Maraş, Osmaniye, Develi, Afşin, Elbistan, Kozan, Kadirli, Bozok (Yozgat) bölgeleri ve çeşitli yaylaklara yayılmışlardı. Bu konu Adnan Menderes Kayanın Avşar Türkmenleri adlı eserinde ayrıntılı olarak verilmiştir. Bu süreçte Avşarların bir kısmı şehirlere yerleşirken, bir kısmı da yaşamlarını konar-göçer olarak yaylaklarda sürdürmüşlerdir. Türk kültürüne uygun olarak hayvancılık, yaylacılık, binicilik, dokumacılık, çiftçilik, avcılık gibi, uğraşlar ile diğer göçebe Türkmenler gibi, yaşamaya devam etmişlerdir. Örf ve adetlerine bağlılıklarını uzun müddet koruyabilmişlerdir.
19. yüzyılın ilk yarısında, Çukurova, Amik ovası, Binboğa dağları, Erciyes Dağı, Uzun Yayla, Sivas ve Malatyaya kadar uzanan bölgelerde konar-göçer olarak yaşayan Avşar toplulukları, 1865 yılında, bugünkü Kayserinin Pınarbaşı, Sarız, Develi ve Tomarza taraflarına ve Adananın Tufanbeyli havalisine zorunlu olarak iskân edilmişlerdir. Avşarların bir kısmı da bu iskân sırasında, daha önce yaşadıkları yerlere yerleşmişlerdir. Bugün söz konusu bölgede Avşarlar Adana, Kozan, Kadirli, Tufanbeyli, Elbistan, Afşin, Maraş, Göksun, Andırın, Geben, Kayseri, Pınarbaşı, Tomarza, Develi, Sarız, Gürün, Yozgat vb. yerlerde, 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra yerleşik hayata geçmiş olarak yaşamaktadırlar.

KAYNAKÇA:
Faruk Sümer, Avşar, İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., İstanbul, 1991, C. IV, ss. 160-166 F. Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilâtı-Destanları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yay., İstanbul, 1999, ss. 270-300 F. Sümer, Safevî Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, TTK Yay., Ankara, 1992, ss. 15-203 Ahmet Zengi Özdemir, Avşarlar ve Dadaloğlu, Ürün Yay., Ankara, 2007, ss. 37-40 ve ss. 415-437 Adnan Menderes Kaya, (Bakınız) Avşar Türkmenleri, Geçit Yay., Kayseri, 2004, ss. 24-250 Ahmet Refik Altınay, Anadoluda Türk Aşiretleri, Enderun Yay., İstanbul, 1989, s. 82 vd. Ahmet Cevdet Paşa, Mâruzât, Hazırlayan Yusuf Halaçoğlu, Çağrı Yay., İstanbul, 1980, ss. 1-241 Mustafa Keskin, Kayseri Yöresindeki Aşiretlerin İskanı Hakkında, I. KAYTAM Sempozyumu Bildirileri, Kayseri, 1997 Emir Kalkan, Kayseri ve Yöresi Ağıtları, Kültür Müdürlüğü Yay., Kayseri, 1992, ss.1-245 Tufan Gündüz, Anadoluda Türkmen Aşiretleri (Bozulus Türkmenleri 1540-1640), Ankara, 1997, ss. 9-165 Tahir Kutsi, Dadaloğlu, Toker Yay., ss. 7-188 Oktay Mert, Dadaloğlu Bütün Şiirleri, Bem Koza Yay., Ankara, 1997, ss. 5-132 Ahmet Zengi Özdemir, Öyküleriyle Ağıtlar, C. I-II, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 2001-2002 Yusuf Halaçoğlu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun İskan Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, TTK Yay., Ankara, 1991, ss. 11-144 Erdoğan Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, TTK Yay., Ankara, 1993 Refet Yinanç, Dulkadir Beyliği, TTK Yay., Ankara 1989.

 

Leave a Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.