Prof. Dr. Remzi KILIÇ*
Kudüs Adı ve Kudüs Şehri Tarihî Coğrafyası:
Kudüs; Filistin bölgesinin ve adı olan mutasarrıflığın merkezi ve meşhur bir şehridir. Arapça’da Beyt-i Makdîs, eski adıyla Îliyâ’dır. İbranice adı; Yerûselâm veya Urusalim’dir. Akdeniz’de iskelesi olan Yafa’nın 62 km doğusunda Lût Gölü sahilinin 38 km batısında dağlık ve yüksek bir yerdir[1].
Nebîler memleketi olan Beyti’l-Makdîs Davud(a.s.) ve Süleyman(a.s.) tarafından kurulmuş ve geliştirilmiş bir şehirdir. Şehir olduğu yerden büyüyerek genişlemiştir. Çok güzel yapıları vardır, tamamen sur ile çevrilidir[2].
Kudüs, Lut gölünün bulunduğu çukur alanın batısında, Lut gölüne 24 km, Akdeniz kıyılarına kuş uçuşu mesafe ile 52 km uzaklıkta olan, deniz seviyesinden 747 metre yüksekte kurulmuş bir şehirdir. Adı çok eski olan Kudüs M.Ö. XIX. ve XVIII. yüzyıla ait Mısır metinlerinde geçmektedir. M.Ö. XIV. Yüzyılda Tell Amarna mektuplarında şehrin adı Urusalim, Geç Asur metinlerinde ise Ursalimmu, İbranice Masoretik metinde ise Yruşim ve Yerûşâlayim şeklindedir. Müslümanlar bu şehre çeşitli isimler vermişlerdir. Bereket ve mubarek olmak anlamında “Kuds” denilmiştir. Tevrat’ta ve Kuran’da adı hiç geçmemektedir[3].
Jeruzâlem, Yerûzalem dahi denir. Önceleri Kudüs’ün mahalleleri birer sûr ile çevrili idi. Şehrin nüfusu M.Ö. 330’lu yıllarda, büyük İskender zamanında 120.000 kişi idi. Eski Kudüs’teki en önemli eserler; Süleyman mâbedi, Siyon kalesi, Hz. Süleyman’ın sarayı, bunların hepsi Bâbil hücumlarında yakılmıştır, tekrar inşaa olunmuştur. Bazı tarihçiler Kudüs’ün eski Sâlem şehri mahallinde olduğunu ileri sürerler. Hz. Süleyman zamanında Kudüs, İsrail kavminin merkezi idi[4].
Vaktiyle Siyon tepesinin üzerinde, “Şehr-i Dâvud” ve Mûryâ üzerinde Hz. Süleyman’ın yaptırdığı mâ’bed vardı. Kudüs-i –Şerif’in etrafında aralıklı beden şeklinde yapılmış, kaleler ile sağlam ve süslü bir yüksek sur vardır. Kudüs zamanında bütün Yahudi krallarının hükümet merkezi iken, Süleyman (a.s.)’ın vefatı üzerine İsrailoğullarından on kabile halk ayrılarak, İsrail Devleti adında bir devlet kurdular. Kalan iki kabileye de Yahudi Devleti dediler[5].
Mısır hükümdarı Sezâk Kudüs’ü istîlâ etti. M.Ö. 606 yılından M.Ö. 587 yılına kadar Asur hükümdarı Nabûpulasar ve oğlu Kudüs’ü üç defa istilâ ederek, halkını esir edip, Bâbil, Irak v.s. yerlere uzaklaştırıp, sürgün ettiler, şehri de tahrip eylediler. Fars hükümdarı Keyhusrev Bâbil’i fethettikten sonra tekrar M.Ö. 539’da Yahudileri avf ve Kudüs’e iade eyledi[6].
Kudüs tekrar inşaa ve imar olunarak, Büyük İskender idaresine geçti. Sonra Batlamûslara, sonra da Suriye’ye geçti. Suriyeli İpiyfân şehri tekrar yağma ettirdi ve Mescid-i Aksa’ya Jupiter’in heykelini yaptırdı. M.Ö. 170- M.Ö. 63’de şehir Romalı Pompie ve Karazûs tarafından yağma edildi ve Romalılara geçti[7].
Yahudilerin 65 miladî yılında çıkardıkları ihtilal üzerine, Roma İmparatoru Neron oğlu Titus vasıtasıyla Kudüs’ü zapt etmiştir. Tekrar 135 yılında çıkan ihtilalden dolayı Roma’dan gelen askerler Yahudileri kılıçtan geçirip, bir daha Kudüs’te Yahudi bulunmasını yasakladılar[8]. Yahudileri Kudüs ve havalisinden uzaklaştırdılar.
614 yılında Sasânîler (İranlılar) Kudüs’ü ele geçirdiler. 627 yılında Bizans İmparatoru Herakliyus Kudüs’ü işgal etmişti. Fakat daha sonra 638 yılında Hz. Ömer (r.a.) bazı şartlar ile burayı İslâm beldelerine kattı[9].
Kudüs halkı şehri bizzat halifeye teslim etmek istedi. Hz. Ömer, Ebu Ubeyde’nin daveti üzerine 638 yılı içerisinde Câbiye’den Kudüs’e gelerek şehri Patrik Sophronios’tan teslim aldı ve anlaşmayı imzaladı. Kudüs halkıyla yapılan bu anlaşma temelde cizye ve haraç karşılığında mal ve can güvenliğini, din ve ibadet hürriyetini öngörmekteydi. Emevîler döneminde Muâviye b. Ebu Süfyan’ın devletin merkezini Şam’a nakletmesi Suriye bölgesi gibi, Kudüs’ünde önem kazanmasına sebep olmuştur. Emevîler devrinde Kudüs’te yapılan en önemli imar faaliyeti, Mescid-i Aksâ ve Kubbetü’s-Sahra’nın inşaası olmuştur[10].
Eski mâ’bed yerine Hz. Ömer tarafından Mescid-i Aksa’nın mahalli ve mihrabı tayin buyruldu. Buraya bir mescit yapılmıştı. Daha sonra Emevî halifesi Abdulmelik b. Mervan (685-705) tarafından Mescid-i Aksa yapılmıştır. Haçlılar (1099-1169) şehre pek çok tahribat ve zarar vermişlerdir. Mescid-i Aksa’yı kiliseye çevirmişler, Selahaddin Eyyubî 1187’de Kudüs’ü alarak Mescid-i Aksa’yı tekrar camii yaptırmıştır[11].
Fatımîler (969-1171), Eyyubîler, Suriye Selçukluları ve Memluklar (1249-1517) idaresinde kalan Kudüs 1517 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlılara geçmiştir. Şehri çevreleyen suru Kanunî Sultan Süleyman 1534 yılında tekrar yeniden bina etmiştir[12]. Yine Kanunî Sultan Süleyman, Sahra Camii’nin duvarlarını, yeşil, sarı, mavi renkte çiniler ile kaplatmıştır. Duvarların alt kısmına mermer koydurttu, pencerelere renkli camlar taktırdı[13]. Kanunî Sultan Süleyman, Kudüs şehrini ciddî manada tamir ve onarıma tabi tutmuştur.
XIX. yüzyıl’da Kudüs’ün nüfusuna dair Osmanlı kaynaklarına göre; 1849 yılında şehirde 6184 Müslüman, 3744 Hıristiyan ve 1790 Yahudi olmak üzere toplam 11.682 kişi yaşıyordu. 1850’den itibaren nüfusta giderek artış görüldü. 1870’de Kudüs’te toplam nüfus 20.000, 1880’de 30.000, 1890’da ise 40.000 seviyelerine ulaştı. Son yıllarda Yahudi nüfusu dışardan göçler ile artırılmıştır. 1900 yılında Kudüs’ün nüfusu 10.000 Müslüman, 10.000 Hıristiyan ve 35.000 Yahudi olmak üzere toplam 55.000 kişi olmuştu[14].
Osmanlı döneminde Kudüs’te tekstil ve boyacılık, dericilik, sabunculuk ve metal atölyeciliği dallarında sanayi üretimi dikkat çekmektedir. Kudüs, tarihinin hemen her döneminde imar ve inşaa faaliyetlerine sahne olmuştur. Özellikle Memluk ve Osmanlı dönemlerinde yapılan büyük binalar, Camiiler, medreseler, tekkeler, zaviyeler, ribatlar ve hankahlar şehrin ekonomik hayatına önemli katkılar sağlamıştır. Kanunî Sultan Süleyman zamanında ise tarihinin altın çağını yaşamıştır. Bu dönemda Kubbetü’s-Sahra’da gerçekleştirilen inşaa faaliyetlerinin dışında Kudüs surlarının yapımı (1536-1540), vakıflar ve günde yüzlerce fakiri doyuran Haseki Sultan İmarethânesi zikredilmelidir[15].
Osmanlı İdaresinde Kudüs Mutasarrıflığı ve İdarî Yapısı:
Şam memleketinin güney kısmından ibaret müstakil bir mutasarrıflıktır. Batıda Akdeniz sahilinden, Ürdün (Şeria) ve Kızıldeniz’in uzantısında olup, kuzeydoğudan Beyrût Vilayeti ile, güneyde ise Tîh (Sahrası) Çölü ve Mısır toprakları ile çevrilidir[16]. Kudüs önemi dolayısıyla 1882’de Suriye’den ayrılarak müstakil bir mutasarrıflık haline getirilmiştir[17].
Suriye Vilayeti’nden ayrılarak müstakil hale gelen Kudüs Sancağı, Filistin diye bilinen bölgenin güney kısmında yer alır. Kudüs merkez sancağı 127 köyden oluşur. Yafa Kazası 58 köyden meydana gelir. Gazze Kazası 91 köyden oluşurken, Halilu’r-Rahman Kazası 52 köyden meydana gelirdi. Kudüs’ün ayrı sancak olduğu 1884 tarihli Salname’de: “Kudüs-i Şerif Sancağı müstakil olarak idare olunmaktadır” cümlesiyle açıklanmıştır[18]. Kudüs Sancağı II. Abdulhamid devrinde müstakil mutasarrıflık haline getirilmiştir.
Kudüs Sancağı; Kudüs, Yafa, Gazze, Halilu’r-Rahman isimleriyle 4 kaza, 428 köyden meydana gelir[19].
Kudüs Mutasarrıflığı’nda Bulunan Kazalar:
1. Kudüs Merkez Kazası:
Beyt-i Lahm: Beyt-i Makdis’e (Kudüs’e) yakın Hz. İsa (a.s) burada doğduğu için Hıristiyanlarca çok önemlidir[20].
2. Halilu’r-Rahman:
Hz. İbrahim’in kabri bulunan, güzel imar edilmiş, Beyt-i Makdis yakınlarında, tarihçe önemli olan bir yerdir. Kudüs’te kaza merkezidir[21].
Hebron da denen bu kaza; Kudüs’ün güneyinde Gazze’nin doğusunda eski Filistin toprakları üzerindedir[22].
Ürdün: Şam’ın batısında ve Gûtâ’nın kuzeyinde bir nahiyedir. Tabriyye ile Kudüs arasında bir kasabadır[23].
3. Gazze Kazası:
Şam ile Mısır arasında güzel bir şehirdir. Muaviye b. Ebî Süfyan tarafından fethedilmiştir[24]. Gazze’ye Azza da denir. Filistin’in güneybatısında önemli bir ticaret şehridir. Mısır ve Arabistan yollarının kavşağında sahile yakın bir yerdir. Ebu’l-Fida, burasını Küçük, hisarlı ve denizden kum tepeleri ile ayrılmış, meyve bahçeleri olan bir yer olarak tarif ederken, İbn Batutâ; bu müellifin aksine Gazze’yi; Sur’suz, nüfusu kalabalık, birçok camiileri olan büyük bir şehir olarak tanıtmıştır[25].
Filistin topraklarında, Kudüs’ten 90 km güneybatıda çok eski bir şehir olup, Hz. İbrahim’den önce varolduğu söylenen, şimdi ki halde, kaza merkezi bir yerdir. Pek çok defa harap ve imar oldu. 71 köyü vardır[26].
Gazze; Akdeniz’den 5 km içerde, 2 kum tepesi arasında çok eski bir yer olup, Filistin topraklarının beş büyük beldesinden biridir. 634 yılında Hz. Ömer halife iken, İslâm memleketlerine katılmıştır[27].
Gazze ve Remle; 1516 yılında Mısır Memluklarından Yavuz Sultan Selim tarafından kesin bir zaferle fethedilerek Osmanlı ülkelerine katılmıştı[28].
- Yafa Kazası: Akka ve Filistin toprakları arasında Akdeniz sahilinde bir şehirdir[29]. Yafa, Kudüs’ten 55 km kuzeybatıda, Gazze ile Akka arasında, deniz kenarı çok eski bir yerdi. Yunan eserlerinde Bupa, Yafa adıyla geçer, 1 nahiye, 126 köyü vardır[30].
Bu Yafa kasabası, Asya’nın en eski beldelerinden olup, tarihini Nuh Tûfânı öncesi bir zamana kadar götürenler vardır. İsrailoğulları bu şehir ile denize ulaşmış, şehir sonraları Romalılar tarafından yakılmıştır[31]. Mısırlıların ve Asurluların da zaptına maruz kalmış olan Yafa, 12. asırda Haçlılar tarafından tahrîbâta uğramıştır. Mısır Memluklarından 1516’da Osmanlılara geçen Yafa, 1799’da Fransız Napolyon tarafından zaptedilmişse de, 1838’de büyük bir deprem ile harap hale gelmiştir[32].
Yafa, Osmanlılar tarafından yine tamir görüp, bir kıyı şehri olarak, Kudüs’e bağlı bir kaza merkezi yapılmıştır.
Filistin Bölgesi:
Önceleri; Arz-ı Kenân, bazı Avrupa eserlerinde Arz-ı Mukaddes, İbranice adı ile; Erets Israel diye adlandırılan memleket olup, şimdi umumî olarak Filistin denilmektedir. Filistin adı tarihin ilk çağlarına kadar gider[33].
Önceleri Gazze ile Yafa arasında, Kenan diyarının güneyinde, Arz-ı Mukaddes’in batısında, sahil boyunca uzanan kısma ait olan Filistin adı, sonraları Şam kıtasının bütün güney kısmını içine alarak, Fenike’nin güney yarısını ve bütün Arz-ı Mukaddes’i ve Lût Gölü havzasını içine alan sahaya denilmiştir[34].
Palestine de denen Filistin, önceleri İsrailoğulları’nın iskân ettikleri bir kısım arazi olup, bugün Kudüs-i Şerif Sancağı ile Beyrût ve Suriye vilayetlerinin birer kısmından ibaretti[35].
Filistin’e Kudüs, Halilu’r-Rahman, Gazze, Nablus, Askalân, Havran dâhildir. Arabistan ile Suriye arasında bulunan Filistin bölgesini Romalılar; Celile, Sâmiriyye, Yahudiyye, İbraniyye adlarıyla dört kısımda isimlendirmişlerdir. Sonraları üç’e taksim etmişlerdir. M.Ö. 1261 ve M.Ö. 1243 yılları arası 18 yıl Filistinliler, Yahudileri esaret zinciri içine aldılar. Sonraları, Hz. Davud (a.s.) Filistinlileri itaat altına aldı. Filistin bölgesi sonradan Persler, Selefkoslar, Romalılar gibi toplulukların idaresinde kalmıştı[36].
Batı Şeria: Filistin’in Şeria nehri ile Lut gölünün batısındaki Judea ve Samaria bölgelerini kaplayan ve bugün Batı dünyasında West Bank veya Cisjordanie adlarıyla tanınan kesimdir. Bölgenin tek coğrafî sınırı, bugünkü, Ürdün ile İsrail’i ayıran Şeria nehri ve Lut gölünün batı kıyılarından ibarettir. Tulkarim, Nablus, Cenin, el-Halil (Hebron), Beytülahm, Ramallah ve Eriha bu bölgenin önemli şehirleridir. Batı Şeria, Flistinlilerin anavatan olarak kabul ettikleri yerdir[37].
Hz. Ömer (r.a.) zamanında Şam toprakları ile Filistin bölgesi de fethedilerek bölgede ticaret artmıştır. Haçlıların zaptından 1186’da Selahaddin Eyyubî tarafından kurtarılmıştır. 1517 yılında Memluklu idaresinden Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştı[38].
Yavuz Sultan Selim’in 24 Ağustos 1516’da Mercidâbık zaferinden sonra Osmanlı hâkimiyetine giren Filistin, idarî bakımdan Şam’a bağlı; Kudüs, Gazze, Nablus sancaklarına ayrılmıştı. Daha sonra 1832’de Mısır valisi Mehmet Ali’nin oğlu İbrahim Paşa, Filistin ve Suriye topraklarını tamamen işgal etmiştir. 1840’tan sonra Filistin’de yeniden kudretli bir şekilde Osmanlı hâkimiyeti başlamıştır. Türkler memlekette mevkilerini kuvvetlendirmek üzere bir takım ıslahata giriştiler ve bir birine zıt din ve mezheplerin rekabeti karşısında muaddes makamların idaresini maharet ve adaletle temin eylemişlerdir[39].
Filistin’e Osmanlılar zamanında Hafya’dan Kudüs’e kadar demiryolu yapılmıştır. Filistin’de 750 köy vardır. Kudüs, Habron, Remle, Gazze, Yafa, Hayfa, Akka, Safde, Nâsira, Cenin, Nablus, Salt vs. şehir ve kasabaların hepsi Filistin topraklarındadır[40].
Filistin’de bir Yahudi vatanı te’sis ederek, dünyanın çeşitli yerlerinden ve özellikle Doğu Avrupa’dan Musevîleri buraya yerleştirmek fikri daha XIX. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmıştı. 1885’te Odesa’da kurulan Siyon Muhipleri Cemiyeti, Siyonizm hareketine bir başlangıç olmuştu. Fakat I. Dünya savaşından önce Musevîler Filistin’de ancak küçük bir azlıktan ibaret idiler. XIX. Yüzyıl ortasında 12.000 (on iki bin) olarak tahmin edilen Musevîlerin sayıları, 1882’de 35.000 (otuz beş bin)’i geçmiyordu. Fakat o tarihlerden itibaren Filistin’de modern ziraaat usullerini uygulayan Avrupa ve Amerika’daki sermaye sahiplerinden yardım gören Yahudi Kolonileri kurulmaya başlamıştı.
Birinci Dünya Savaşı başlerken Filistin’deki Yahudi sayısı 85.000 kadardı. I. Dünya Savaşı sırasında 1917 yılında İngiliz Dışişleri Bakanı A. Balfour, kendi adını taşıyan meşhur deklerasyonu ile Filistin’de Yahudiler için “Millî bir Yurt” tesisini İngiltere adına taahhüt ve ilan etmiştir. Bundan sonra Filistin topraklarına devamlı Yahudi nüfusunun muhacerâtı ve iskânı sonucu, hızla artan Yahudiler, büyük mâlî yardımlar görerek, araziyi ve memleket ticaretini ele almışlardır[41]. Filistin toprakları da Doğu Akdeniz’de insanlık tarihinin eski medeniyet merkezlerinden bir bölgedir.
*Erciyes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölüm Başkanı, kilicremzi@gmail.com
[1] Şemseddin Sami, Kâmûs’l-Âlâm, C. V, Mihran Matbaası, İstanbul, 1889-1898, s. 3605.
[2] Zekeriyya El-Kazvînî, Âsâru’l- Bilâd ve Ahbâru’l- İbâd, Sâdır Kitabevi, Beyrut, 1969, s. 159–160.
[3] Ömer Faruk Harman, “Kudüs”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, C. 26,Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara, 2002, s. 323-324.
[4] Ali Cevâd, Memâlik-i Osmaniyye’nin Tarih ve Coğrafya Lügatı, C. II, Mahmut Bey Matbaası, İstanbul, 1895, s. 585–588.
[5] Ahmet Rifat, Lügat-i Tarihiye ve Coğrafiye, C. V, Mahmut Bey Matbaası, İstanbul, 1881-1882, s. 274.
[6] Rifat, a.g.e., s. 274-275.
[7] Cevâd, a.g.e., C. II, s. 588.
[8] Rifat, a.g.e., C. V, s. 275.
[9] Cevâd, a.g.e., C. II, s. 588–589; Rifat, a.g.e., C. V, s. 275.
[10] Casim Avcı, “Kudüs”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, C. 26, Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara, 2002, s. 327.
[11] Sami, a.g.e., C. V, s. 3606.
[12] Cevâd, a.g.e., C. II, s. 588–589.
[13] F. Buhl, “Kudüs”, İslam Ansiklopedisi, C. VI, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1935, s. 962.
[14] Kâmil Cemil El-Aselî, “Kudüs”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, C. 26, Ankara, 2002, s. 337.
[15] El-Aselî, a.g.md., C. 26, aynı yer.
[16] Sami, a.g.e. , C. V, s. 3606.
[17] Sebahattin Samur, Suriye Vilayetinin İdari ve Sosyal Yapısı (1840-1908), (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara, 1989, s. 23.
[18] Samur, a.g.e., s. 24.
[19] Sami, a.g.e., C. V, s. 3607; Cevâd, a.g.e., C. II, s. 591; Abdurrahman Şeref, Coğrafya-yı Umûmî, Karabet Matbaası, 3. Baskı, İstanbul, 1895, s. 191.
[20] Kazvînî, a.g.e., s. 159; Şeref, a.g.e., s. 191; Cevâd, a.g.e., C. I, s. 219.
[21] Kazvînî, a.g.e., s. 187; Şeref, a.g.e., s. 191.
[22] Cevâd, a.g.e., C. I, s. 321.
[23] Kazvînî, a.g.e., s. 141.
[24]Yakut b. Abdullah El-Hamavî, Mu’cemu’l- Buldân, C. IV, Beyrut Kitabevi, 1957, s. 202; Kazvînî, a.g.e., s. 227.
[25] F. Buhl, “Gazze”, İ.A., C. IV, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, s. 760-161.
[26] Sami, a.g.e., C. V, s. 3279.
[27] Cevâd, a.g.e., C. II, s. 564; Rifat, a.g.e., C. V, s. 136.
[28] İ. Hakkı Çuhadar, Sucûdî’nin Selim-Namesi, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Kayseri, 1988, s. 18-19.
[29] Hamavî, a.g.e., C. V, s. 426.
[30] Samur, a.g.e. , C. VI, s. 4784.
[31] Cevâd, a.g.e., C. I, s. 843.
[32] Rifat, a.g.e., C. VII, s. 195.
[33] F. Buhl, “Filistin”, İ.A., C. IV, s. 636.
[34] Sami, a.g.e., C. V, s. 3421.
[35] Cevâd, a.g.e., C. II, s. 569.
[36] Rifat, a.g.e., C. V, s. 208-209; Cevâd, a.g.e., C. II, s. 569.
[37] Fahir Armaoğlu, “Batı Şeria”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, C. 5, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., İstanbul, 1992, s. 143.
[38] Sami, a.g.e., C. V, s. 3423.
[39] Besim Darkot, “Filistin”, İslam Ansiklopedisi, C. IV, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, s. 637.
[40]Sami, a.g.e., C. V, s. 3424.
[41] Darkot, a.g.md., C. IV, s. 638.
KAYNAKÇA:
-Ahmet Rifat; Lügat-i Tarihiye ve Coğrafiye, C. I-VII), Mahmut Bey Matbaası, İstanbul, 1881-1882.
-Armaoğlu, Fahir; “Batı Şeria”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, C. 5, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., İstanbul, 1992.
-Avcı, Casim; “Kudüs”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, C. 26, Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara, 2002.
-Cevâd, Ali; Memâlik-i Osmaniyye’nin Tarih ve Coğrafya Lügatı, C. I-IV), Mahmut Bey Matbaası, İstanbul, 1895, s. 585–588.
-Çuhadar, İ. Hakkı; Sucûdî’nin Selim-Namesi, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Kayseri, 1988.
-Darkot, Besim; “Filistin”, İslam Ansiklopedisi, C. IV, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul.
-F. Buhl; “Filistin”, İslam Ansiklopedisi, C. IV,İstanbul.
_______, “Gazze”, İslam Ansiklopedisi, C. IV, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul.
_______, “Kudüs”, İslam Ansiklopedisi, C. VI, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1955.
-Harman, Ömer Faruk; “Kudüs”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, (C. 26), Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara, 2002.
-Kâmil Cemil El-Aselî; “Kudüs”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, C. 26, Ankara, 2002, s. 337.
-Samur, Sebahattin; Suriye Vilayetinin İdari ve Sosyal Yapısı (1840-1908), (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara, 1989.
-Şemseddin Sami; Kâmûs’l-Âlâm, (C. I-VI), Mihran Matbaası, İstanbul, 1889-1898.
-Şeref, Abdurrahman; Coğrafya-yı Umûmî, Karabet Matbaası, 3. Baskı, İstanbul, 1895.
-Yakut b. Abdullah El-Hamavî; Mu’cemu’l- Buldân, (C. I-V), Beyrut Kitabevi, 1957.
-Zekeriyya El-Kazvînî; Âsâru’l- Bilâd ve Ahbâru’l- İbâd, Sâdır Kitabevi, Beyrut, 1969.