Prof. Dr. Remzi KILIÇ*
Özet:
Selçukluların ilk Maraş-Elbistan valisi Emir Buldacı Gazi’dir. Çünkü Emir Buldacı Gazi, 1085-1086 yıllarında Yukarı Ceyhan Bölgesi olarak bilinen Efsus (Afşin), Göksun ve Elbistan’ı Ermeni Phileretos’tan almıştır. Maraş, Elbistan ve Göksun havalisini fetheden Emir Buldacı, 1097’de I. Haçlı Seferi sırasında Sultan I. Kılıç Arslan ile Haçlıları durdurmak üzere İznik’in imdadına gitmiş ve muhtemelen uzun uğraşlar sonucu Haçlılar tarafından yüksek bir mevki de şehit olmuştur. Maraş-Elbistan havalisinde 11-12 yıl kadar Selçuklu valisi olarak Emir Buldac’yı görüyoruz. I. Haçlı Seferi esnasında Elbistan, Göksun ve Maraş çevresi Haçlıların eline geçmiştir. Ancak 1103 yılında I. Kılıç Arslan, Maraş ve havalisini Haçlıların elinden geri almayı başarmıştır.
- Haçlı Seferi’nde 1097’de Kudüs’ü ele geçirmek üzere Anadolu’ya gelen Haçlılar, Konya’ya gelmişler ve Bizans-Ermeni desteği ile Ereğli’ye ulaşmışlardı. Ereğli’den itibaren iki kola ayrılan Haçlılardan bir kol, Kilikya’dan Toroslar üzerindeki geçitlerden Antakya’ya ilerlemeyi tercih etmişlerdi. Diğer Haçlı Ordusu ise, Kayseri-Sarız-Göksun-Maraş yolu üzerinden Antakya’ya ulaşmayı uygun görmüşlerdi. Haçlıların Kudüs’e gidecekleri en kısa yol Gülek Boğazı’ndan geçmekteydi. Ancak buranın sarp olması, Çukurova’nın Türkler elinde bulunması ve sonbaharda aşırı sıcaklar sebebiyle Haçlılar kuzeydeki Kayseri- Göksun- Maraş yolunu tercih ettiler. Ayrıca Kayseri–Maraş yolu, Göksun-Maraş arası hariç pek de engebeli değildi. Bu yol üzerinde Haçlılara mani olacak fazla Türk askeri de bulunmuyordu. Bu güzergâh İstanbul- Antakya arasında bağlantıyı sağlayan önemli bir yol idi. Bu yol üzerinde Bizans’a bağlı Ermeni sergerdeler ve yerli Hıristiyan unsurlarda bulunuyordu. Haçlılar, yiyecek yardımı ve kılavuzluk desteği umudu ile bu güzergâhı kullandılar.
Eylül 1097’de Haçlı ordusu Kayseri’ye ulaşmıştı. Kayseri-Sarız yolu ile güneye Maraş’a doğru ilerleyen Haçlılar, Ermenilerin yaşadığı ve Danişmendli Türkmenlerinin kuşatma altında tuttukları Komana (Placentia) şehrine yöneldiler. Burayı işgal eden Haçlılar, Komana (Şar Köyü) bölgesinden bugünkü Yeşilkent (Yalak) kasabasından Göksun’a doğru ilerlediler. Haçlı kaynaklarında Cocson veya Cosor diye geçen Göksun’da Ermeniler Haçlıları dostça karşılamışlardır. Ermenilerin oturduğu Göksun’da Haçlı ordusu üç gün kalmış, ahali çok iyi davranmış, Haçlılar asıl bundan sonra zor bir yol olan dağlar üzerinden geçebilmek için bol bol yiyecek maddesi satın alma imkânı bulmuşlardır. Göksun’da kaldıkları süre içerisinde Haçlı ordusu burada istirahat ederek, hastalarını tedavi etmişlerdir. Göksun-Maraş arası sarp dağlıklar bulunan ve geçilmesi zor olan engebeli ve aşılması güç bir coğrafyadır. Göksun-Maraş arası, Haçlıların karşılaştıkları en zor yol idi. Haçlılar bu dağlara “Şeytan Dağları” demişlerdir. İşte Haçlı ordusunun bu zorlu coğrafyada yaşadıkları ve Maraş’a nasıl bir güçlükle ve büyük bir meşakkatli yolculukla ulaştıkları, Türklerin Haçlılara saldırıları, karşı duruşları, Göksun-Andırın arasındaki Kayıran dağlarındaki zorlu gidişleri bu bildiride sunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Maraş, Göksun, Selçuklular, Haçlılar, Türkler.
THE EVENTS IN GÖKSUN ENVIRONS ON THE WAY OF KAYSERİ-MARAŞ IN I. CRUSADES
Abstract:
In the area of Maraş-Elbistan the first governor of the Seljukians was Emir Buldacı Gazi. That is because in the years 1085-1086 Emir Buldacı Gazi captured from Armenian Phileretos the area Efsus (Afşin), Göksun and Elbistan, known as Upper Ceyhan. Conquring the area Maraş, Elbistan and Göksun, in 1097 Emir Buldacı during the I. Crusades travelled to İznik to help its resquing from the Crusaders with Sultan I. Kılıç Arslan and probably he became a martyr here. He continued ruling as a governor of the area Maraş-Elbistan for about 11-12 years. During the I. Crusades Elbistan, Göksun and Maraş environs was captured by the Crusaders. However I. Kılıç Arslan managed to seize Maraş environs back in 1103.
The Crusaders, coming to Anatolia in 1097 during the I. Crusades to capture Jerusalem, came to Konya and with the support of Byzantinian-Armenians arrived to Ereğli. One of the branches of the Crusaders who were divided into two groups after arriving Ereğli, prefered to go forward to Antakya along Kilikya, the corridors on Toros mountains. The other branch of the Crusaders went forward to Antakya along the Kayseri-Sarız-Göksun-Maraş way. The shortest way for the Crusaders to arrive Jerusalem was passing along the Cilician Gates. However because of here being very abrupt, the hot weather in autumn and Çukurova’s being ruled by Turks, the Crusaders prefered the way of Kayseri- Göksun-Maraş. Additionally Kayseri-Maraş way was not as steep except for Göksun-Maraş part of it. On this road there was not many Turkish soldiers to derange them. This was was a significant way to connect İstanbul-Antakya. There were Armenian leaders working for Byzantine and a few local Cristian members as well on this road. The Crusaders used this way hoping for a food supply and a guidance.
In September 1097, the Crusaders arrived Kayseri. Going forward to South, to Maraş, the Crusaders headed forward to the city Komana (Placentina) which was being sieged by Danişmend Turkmens and where the Armenians live. Concuring Komana, the Crusaders went forward to Göksun after the town today know as Yeşilkent (Yalak). In the Crusaders’ documents named after as Cocson or Cosor, in Göksun Armenians friendly guested the Crusaders. The Crusaders stayed in Göksun for three days, Armenians were very friendly to them, they had the opportunity to buy pretty much food supply here for the travel which is more tough over the mountains after passing here. The Crusaders have rested here during their stay in Göksun and they treated their patients. THe area between Göksun and Maraş is a hard direction to pass because of steep mountains. This was was the most difficult passaeway the Crusaders met. They named here as “Devil Mountains”. In this article the difficulties Crusaders met in this geography, how difficult was it fort hem to arrive Maraş, Turks attacking the Crusaders, their opposition, the Crusader’s having difficulties in the mountains between Göksun-Andırın area is going to be presented.
Key words: Maraş, Göksun, Seljukians, Crusaders, Turks.
Giriş:
- yüzyılda Selçuklu Türklerinin Anadolu’yu fethederek yerleşmeleri, Hristiyanlar üzerinde büyük bir korku uyandırmıştı. Avrupalılar, Hristiyanlığın Doğu sınırını koruma görevini üstlenmiş olan Bizans İmparatorluğu’nun çökmesinden korkmaya başladılar. Bu yüzyılda Avrupa’da açlık, yoksulluk, üretim azlığının sebep olduğu bir kargaşa yaşanıyordu. Toplum üzerinde büyük bir etkiye sahip olan kilise, hem bu sıkıntıyı ortadan kaldırmaya hem de gücünü doğuya yaymaya çalışıyordu. Papalık bu şartlar altında Hristiyanları birleştireceğine inanıyordu. Özellikle Anadolu’ya yerleşmekte olan Türkleri söküp atarak bu topraklara temelli sahip olmak istiyorlardı[1]. Avrupalıları Papalık bu gibi gayeler ile harekete geçirmeyi başarmıştır.
Türklerin Doğu Anadolu’ya ilk akınlarının başladığı yıllarda Bizanslılar tarafından Orta Anadolu’ya tehcir edilen Ermeniler, bu bölgenin de Selçuklu Türklerinin eline geçmesiyle Kilikya bölgesine doğru çekilmişlerdi. 1071 Malazgirt savaşından sonra Güneydoğu Anadolu ve Çukurova yöresinde Bizans hâkimiyeti zayıflayınca, buralarda yaşayan Ermeniler otorite boşluğundan faydalanarak feodal beylikler kurmuşlardı. Selçuklu Türklerinin Anadolu’yu fethettikleri yıllarda bölgede Bizans Krallığı’na bağlı olarak Philaretos, Rupen ve Hetum gibi, Ermeni yöneticiler bulunmaktaydı. Süleymanşah, Filaretos’un elinden 1085’de Antakya’yı fethetti. O’nun oğlunun elinde olan Urfa’da 1087 yılında Melikşah’ın komutanlarından Emir Bozan tarafından alınmıştı[2].
Bizans İmparatorluğu 11. Yüzyılın sonlarına doğru, Türklere karşı Avrupa’dan ücretli asker yardımı istemeye başladı. Bu sırada Anadolu Selçuklu Sultanı Süleymanşah’ın ölümüyle (1086) Türkler zor duruma düşmüşlerdi. Bunu fırsat bilen Bizans İmparatoru, güçlü ordularla yapılacak birkaç seferle Türklerin Anadolu’dan atılabileceğini düşünüyordu. Papa II. Urbanus bu yardım isteğini kabul etti. Fakat ücretli asker toplamak yerine, Batı’nın şövalyelerini, topraksız köylülerini, açlık ve sefalet içinde yaşayan halkını, para ve toprak sahibi olacakları vaadiyle, zengin Doğu’ya sefere çıkmaya teşvik etti. Papa bu konuda doğudaki din kardeşlerini Türklerin baskı ve zulmünden kurtaracak bir savaşa katılmanın dinî açıdan çok şerefli bir görev olduğunu propaganda ile işe başladı. Kutsal toprakları kurtarma sloganı ile Haçlı seferlerinin hedefi olarak Kudüs gösterilmiştir[3].
1085 yılı başlarında yukarı Ceyhan havzası, yani Elbistan, Huni, Göksun ve nihayet Maraş ve daha sonra Behisni ve Keysum şehirleri de, Anadolu fâtihi Süleymanşah’ın komutanlarından olup, Haçlılar muharebesinde önemli rol oynayan Emir Buldacı tarafından fethedilmişti[4]. Ortaçağ kaynaklarında Ceyhan (Cahan) bölgesi, Aşağı Ceyhan ve Yukarı Ceyhan olmak üzere ikiye ayrılırdı. Bölgenin aşağı kısmını, bu nehrin denize döküldüğü Çukurova’nın doğu kısmında bulunan Ayas, Misis gibi şehirler oluştururdu. Ceyhan’ın doğduğu Yukarı Ceyhan bölümünde Maraş başta olmak üzere Elbistan, Göksun, Efsus (Afşin) ve Huni gibi diğer şehirler vardı[5]. Bizans’a bağlı Ermeni asıllı Philaretos, daha 1073 yılında Ermeni din adamlarını toplayarak, Huni’de bir katoligos seçtirerek burayı bir merkez yapmıştı. Bölgenin Türkler tarafından fethiyle Katoligos Teodor, Emir Buldacı’nın hizmetine girmişti. Philaretos, Maraş’ta yeni bir Ermeni Katoligosluk merkezi kurarak başına Bogos adlı bir papaz tayin etmişti. Huni ve Göksun havalisi Türklerin hâkimiyeti altına girince, Katoligosluk ilga edilmiştir[6]. Emir Buldacı’nın Maraş, Elbistan, Göksun ve Besni taraflarını on yıldan fazla idare ettiği anlaşılmaktadır. Emir Buldacı Bey’in, 1086-1097 yılları arasında Maraş, Elbistan ve Göksun havalisinde bir emirlik kurduğunu, Mükrimin Halil Yinanç, Osman Turan ve Işın Demirkent gibi, Ortaçağ Selçuklu tarihçileri kabul ederler[7]. Bu görüş kaynaklar tarafından doğrulanmaktadır.
Haçlıların gelişi ile Türklerin elinden çıkan Maraş ve Elbistan havalisi, 1098 yılında Bizans İmparatorluğu’na teslim edildi. Bu tarihten itibaren Ermeni asıllı Bizans valileri idaresinde Maraş’a yerleşen Ermeniler, bir süre sonra Rumkale ve Hısn-ı Mansur (Adıyaman) şehirlerinde ellerine geçirmişlerdi. Elbistan, Afşin (Efsus) ve Göksun şehirleri ise, kısa bir Türk hâkimiyetini müteakip, 1103 yılında yeniden Haçlıların eline düştü. Fakat 1105 yılında Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan tarafından Hıristiyanlardan geri alınarak vezir Ziyaeddin Muhammed’e iktâ edilmiştir[8].
1.Haçlı Seferinde Göksun ve Havalisi Olayları:
Haçlı seferlerine katılan Katolik Hıristiyanlar, İstanbul’a gelince Bizans İmparatoru ile aralarında bir anlaşmaya varmışlardı. Bu anlaşmaya göre daha önce Bizans toprağı olup da, Selçuklu Türkleri tarafından fethedilen yerler, Haçlılar tarafından alınırsa, imparatora teslim edilecekti. Hatta, Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos (1081-1118) Haçlı kontlarından kendisine bağlılık yemini bile almıştı. Buna karşılık, Bizans İmparatoru da Haçlılara iaşe ve mühimmat yardımı yapacak ve Anadolu’dan geçerken onlara kılavuzlar verecekti. Türkler Eskişehir yakınlarında Haçlılarla yaptıkları savaşta onları mağlup edemediler[9]. Çünkü Haçlı ordusu çok çok kalabalıktı. Haçlılar, Anadolu içlerine doğru ilerlediler. Antakya’ya ulaşarak orada bir Haçlı Kontluğu kurmak isteyen Haçlıların bir kısmı doğrudan Kayseri, Sarız yolu ile Göksun-Maraş yolunu tercih ettiler.
Antakya’ya ulaşmak isteyen Haçlılar Kayseri-Maraş yolunu tutmuşlardı. Çünkü bu güzergâh üzeri kısmen Türkler tarafından fethedilse de, Bizans İmparatorluğu’na bağlı vasal Ermeni idarecilerin elindeydi. Bu yerli Hristiyanlar, Haçlılara yiyecek yardımı yapabilirler ve onlara kılavuzluk edebilirlerdi. Haçlılara rehberlik yapan Bizanslı kılavuzların itirazlarına rağmen haçlılardan bir gurup Çukurova’ya girmişlerdi[10]. 10 Eylül 1097’de Haçlı reislerinden Tangred ve Baudouin ayrı ayrı yollardan Toros geçitlerine doğru yürürken, ana ordu ileride Kudüs Kralı olacak olan Godefro komutasında Kayseri’ye doğru yola çıkmıştı. Eylül ayının sonuna doğru Haçlılar Kayseri’ye ulaşmışlardı.
Kayseri’den hareketle ileriye doğru devam eden Haçlı ordusu, Danişmendli Türkmenlerinin kuşatma altında bulundurduğu Komana (Şar Köyü) şehrine geldiler ve burasını ele geçirdiler. Bizans imparatorunun hizmetine girmiş olan Provenceli bir şövalye olan Pierre d’Aulpps’u, Tatikios’un tavsiyesi ile vali tayin ettiler. Haçlılar Maraş’a gidecekleri en kısa yolun Göksun üzerinden geçmekte olduğunu biliyorlardı. Bu nedenle Komana’dan sonra Yalak (Yeşilkent) kasabası üzerinden Göksun’a geldiler. Kayseri yolu ile Haçlıların Maraş istikametine doğru ilerlerken Elbistan’ı ele geçirdikleri iddiası gerçeği yansıtmamaktadır[11]. Çünkü Elbistan, bir hayli içeride kalmaktadır. Kaynakalar da bunu doğrular mahiyettedir.
Haçlı ordusu, Komana bölgesinden Maraş sınırına girerek, bugünkü Yeşilkent kasabası üzerinden Göksun’a doğru ilerlemiştir. Haçlıların kendi eserlerinde Cosor veya “Cocson” gibi adlarla anılan Göksun’u Türkler çoktan terk etmişlerdi. Çünkü Haçlıları karşılamak için Emir Buldacı komutasında Anadolu içlerinde düşmanla mücadele halindeydiler. Eskişehir-Porsuk Çayı önlerinden Aksaray’a kadar Haçlı sürüleriyle vuruşarak gelmişlerdi. Göksun’da bulunan Ermeniler dindaşları Hristiyan Avrupalıları-Haçlıları çok iyi karşılamışlardı. Stevan Runcıman; “Ermenilerin oturduğu parlak Kokson, bugünkü Göksun’da, I. Haçlı ordusu 3 gün kalmış, ahali dostça davranmış, Haçlılar seyahatlerinin bundan sonraki ve dağlar üzerinden geçecek kısmı için bol bol yiyecek maddesi satın alma imkânı bulmuşlardır”[12], demektedir. Üç gün Göksun’da kalan Haçlılar, Ermeniler tarafından ağırlanmışlar ve istirahat ederek hastalarını tedavi etme imkânı bulmuşlardır. Haçlılar, burada Maraş’a kadar gidecekleri, yiyecek ve erzak satın aldılar. Bugün bile geçilmesi zor yollardan biri sayılan ve yaklaşık 100 kilometreyi bulan Göksun-Maraş arasını kat etmek için hareket eden Haçlı ordusunu çok büyük engeller beklemekteydi. Onlar bir taraftan Türklerle diğer yandan engebeli kayalık arazi ile mücadele etmeleri gerekiyordu[13].
Göksun-Maraş arası Haçlıların şimdiye kadar karşılaştıkları en zor yol idi. Haçlılar, Avrupa’dan bu tarafa yola çıktıktan bu yana bu kadar sarp dağlardan geçmemişlerdi. Yol coğrafya olarak çok kötüydü. Bu yüzden Göksun ile Maraş arasındaki bu sarp dağlara “Şeytan dağları”, bu yola da “Felâket yolu” adını vermişlerdi. Haçlıların buradan geçişini tasvir ederek, Haçlı kaynaklarından alıntı yapan Stevan Runcıman şu bilgileri vermektedir: “Göksun’dan itibaren başlayan bu yollar, Haçlı ordusu önüne çıkan yolların en çetiniydi. Artık Ekim ayı başında bulunuluyordu. Sonbahar yağmurları başlamıştı. Anti-Torosları kesen yol çok kötü durumdaydı. Yol kilometrelerce dik bayırlıklara tırmanan ve derin uçurumlar yanından geçen çamurlu bir patikadan ibaretti. Atlar bir biri ardından uçuruma yuvarlanıyorlardı. Bir birine bağlı yük hayvanlarından müteşekkil diziler olduğu gibi derinliklere gömülüyordu. Hiç kimse ata binmeye cesaret edemiyordu. Teçhizatların ağırlığı altında inleye sıklaya yaya sürüklenen şövalyeler silahlarını daha hafif mücehhez olanlara satmaya çalışıyor, çoğu zamanda bîtap düşerek bunları fırlatıp atıyorlardı. Bu dağlar üzerine sanki bir lanet çöreklenmiş gibiydi. Dağlar, Haçlılara Türklerin verdirdiği kayıplardan çok daha fazlasına mâl oldular. Ordu nihayet geniş bir nefes alarak Maraş etrafındaki ovaya vardı”[14].
Haçlılar, Göksun’dan sonra Maraş’a doğru hareketle, Taşoluk, Değirmendere, Çinçin Boğazı, Kumarlı, Çukurhisar, Fırnız yolunu takip ederek Maraş’a ulaşmışlardı. Haçlılar Maraş ovasını görünce rahatlamış ve şok sevinmişlerdi. Çünkü onlar Göksun-Maraş arası yollarda sıkntılar ve korkular yaşamışlardı. Maraş yakınlarında Hristiyan köylüler tarafından karşılanan Haçlı ordusu moral bulmuştur. Gesta Francorum’un yazarı, köylülerin Haçlılara bol miktarda mal getirdiklerini, böylece fazla miktarda erzak sahibi olduklarını, mutlu olduklarını ve burada ordudan ayrılan ileride Antakya Kontu olacak olan Bohemond’u beklediklerini yazmaktadır. Haçlı ordusu Maraş’ta birkaç gün dinlendiler. Maraş o sırada daha önce Bizans’a tabi Thatul adında bir Ermeni’nin idaresi altına girmişti. Ordudan ayrı hareket eden Bohemond, Maraş’ta Haçlı ordusuna katılmıştır[15]. Haçlılar, Maraş’ta da bir müddet kaldıktan sonra ileriye doğru Antakya istikâmetine yöneldiler.
Sonuç:
Maraş’ı işgal eden Haçlı ordusu 15 Ekim 1097 tarihinde Maraş’tan hareket ederek, Antakya’ya doğru yol almaya başlamıştır. Maraş’tan sonra sırayla; Türkoğlu, Nurdağı, Islâhiye, Hassa ve Kırıkhan istikâmetindeki Amik çukurunu takip ederek ilerleyen Haçlı ordusu, 20 Ekim’de Demirköprü’ye ulaşmıştı. Antakya’ya varmak için geride üç saat sürecek yolları kalmıştı[16]. Haçlılar bu sefer sırasında Bizans devleti ile anlaşarak 1098 yılında Maraş ve havalisinin idaresini Bizans’a teslim etmişlerdir. Komana (Şar köyü) ve Göksun’da, Haçlılar işgal ettikleri yerleri daha evvel kararlaştırdıkları gibi, Bizans İmparatoru’nun temsilcisi olan Tatikios’a teslim etmişlerdi. Ermeni asıllı Bizans valileri idaresinde Maraş’a yerleşen Ermeniler, bir süre sonra Adıyaman (Hısn-ı Mansur) ve Rumkale şehirlerini de ele geçirmişlerdir. Maraş’ın kuzeyinde kalan Elbistan, Afşin (Efsus) ve Göksun ise kısa bir süre Türk hâkimiyetinde kaldıktan sonra 1103 yılında yeniden Hristiyanların idaresine geçmiştir[17].
Maraş’taki Haçlı idaresi döneminde şehre bir yandan Danişmendliler diğer yandan da Selçuklular seferler tertip ettiler. Ayrıca Kilikya Ermenileri de Maraş ve havalisini Haçlılardan almak için saldırılar yapmaktan geri kalmadılar. Çünkü Ermeniler de Haçlı işgalinden rahatsız olmuşlardı. Haçlı ordusu onlara da bölgeye de çok zarar vermişlerdi. 1105 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan tarafından, Afşin, Elbistan ve Göksun yeniden fethedilerek Vezir Ziyaeddin Muhammed’e iktâ edilmiştir[18]. Bu süreç içerisinde Maraş, Göksun, Elbistan ve Afşin havalisi kısa süreler içerisinde sık sık el değiştirecektir. Nihayetinde Maraş, Elbistan ve Göksun havalisi Selçuklu Türklerinin kesin hâkimiyetine girmiştir.
Kaynakça:
– GÖKHAN, İlyas; Başlangıç’tan Kurtuluş Harbine Kadar Maraş Tarihi, Kahramanmaraş, 2011.
– _____________; Selçuklular Zamanında Maraş, Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Kahramanmaraş, 2013.
– IŞIN, Demirkent; Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan, TTK. Yayınları, Ankara, 1996.
– ÖZTÜRK, Said- SARIKAYA, Ali; Göksun Tarihi, Göksun Belediyesi Yayınları, İstanbul, 2010.
– RUNCIMAM, Stevan; Haçlı Seferleri Tarihi, Terc. Fikret Işıltan, C. I-III, TTK Yayınları, Ankara, 1989.
– ŞAHİN, Muhammet; Uygarlık Tarihi, Yargı Yayınevi, Ankara, 2016.
– YİNANÇ, Mükrimin Halil; Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, Bürhaneddin Matbaası, İstanbul, 1944.
– YİNANÇ, Refet; Dulkadir Beyliği, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1989.
*Erciyes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi, kilicremzi@gmail.com
[1] Muhammet Şahin, Uygarlık Tarihi, Yargı Yayınevi, Ankara, 2016, s.118-119.
[2] İlyas Gökhan, Başlangıç’tan Kurtuluş Harbine Kadar Maraş Tarihi, Kahramanmaraş, 2011, Ukde Yay., s.141.
[3] Şahin, Ag.e., s. 119.
[4] Mükrimin Halil Yinanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, İstanbul, 1944, s.124; İlyas Gökhan, Selçuklular Zamanında Maraş, Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Kahramanmaraş, 2013, s.22.
[5] Gökhan, A.g.e., s.25-26.
[6] Gökhan, A.g.e., s. 23.
[7] Mükrimin Halil Yinanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, İstanbul, 1944, s.81; İlyas Gökhan, Selçuklular Zamanında Maraş, Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Kahramanmaraş, 2013, s.24-25; Işın Demirkent, Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan, TTK. Yayınları, Ankara, 1996, s.15.
[8] Refet Yinanç, Dulkadir Beyliği, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1989, s.1.
[9] İlyas Gökhan, Başlangıç’tan Kurtuluş Harbine Kadar Maraş Tarihi, s.142-143.
[10] Stevan Runcıman, Haçlı Seferleri Tarihi, ( Terc. Fikret Işıltan), TTK Yayınları, Ankara, 1989,C.I, s.146; Said Öztürk, Ali Sarıkaya, Göksun Tarihi, İstanbul, 2010, s.46.
[11] İlyas Gökhan, Başlangıç’tan Kurtuluş Harbine Kadar Maraş Tarihi, s.144; Said Öztürk, Ali Sarıkaya, Göksun Tarihi, s.47.
[12] Stevan Runcıman, Haçlı Seferleri Tarihi, C. I-III, Terc. Fikret Işıltan, Ankara, C.I, s.147.
[13] Öztürk- Sarıkaya, A.g.e., s.47; Gökhan, A.g.e., s.144.
[14] Runcıman, A.g.e., C.I, s.147; Gökhan, Başlangıçtan Kurtuluş Harbine Kadar Maraş Tarihi, s.145; Öztürk-Sarıkaya, A.g.e., s.48.
[15] Gökhan, Başlangıçtan Kurtuluş Harbine Kadar Maraş Tarihi, s.104; Öztürk-Sarıkaya, A.g.e., s.49.
[16] Runcıman, A.g.e., s.148; Öztürk-Sarıkaya, A.g.e., s.49.
[17] Gökhan, Selçuklular Zamanında Maraş, s.35-36.
[18] Runcıman, A.g.e., s.172; Öztürk-Sarıkaya, A.g.e., s.49; Gökhan, Başlangıçtan Kurtuluş Harbine Kadar Maraş Tarihi, s.104.