Özet:
Kahramanmaraş’ın yetiştirdiği değerli şahsiyetlerden Şair Abdurrahim Karakoç’un kişiliği, şiirlerindeki tarih ve kültür öğeleri, genç nesillere örnek hayatı, mert ve dürüst tavrı, duruşu ve mesajları ele alınacaktır. Şair Karakoç’un yaşadığı ve yetişmiş olduğu Kahramanmaraş- Elbistan’da öne çıkan toplumsal değerlerin Karakoç’un şiirlerine etkisi ve yansıması belirtilecektir. Ayrıca Şair Abdurrahim Karakoç’un şiirlerinde, memleket sevdası, aşk, gurbet, ahlak, toplumcu temalar vurgulanacaktır.
Karakoç’un şiirinde muhatapları, Türk Milleti’nin sembolü olarak aldığı yiğit-alp insan tipleridir. O şiirinde, inanç ve ideal düşünceleri temsil etmek, haykırış, dosta ve doğruya âşık olma anlayışı, ortak ve toplumcu yaklaşım, gerçekçi kişilik gibi hususları ortaya koymuştur. Şair Abdurrahim Karakoç çeşitli yönleri ile bu bildiride ele alınacaktır. Cumhuriyet devrinde Kahramanmaraş’ta çok kıymetli bilim insanları, değerli yazarlar ve şairler, aydınlar ve iş dünyasında önemli şahsiyetler arasında Şair Karakoç’u da rahmet ve minnetle anmak gerekir. Bu bildiride kendi şiirlerinden örnekler ile Abdurrahim Karakoç’tan söz edeceğiz. Şair Karakoç’un binlerce şiirinden onlarca eserinden seçilmiş alıntılar yapılacaktır. Aynı zamanda yazarlık da yapmış olan Karakoç’un bildirimizde şairlik yönünü değerlendireceğiz.
Anahtar Kelimeler: Abdurrahim Karakoç, Kahramanmaraş, Şair, Şiir.
Giriş:
Abdurrahim Karakoç 1932 yılının Nisan ayında Kahramanmaraş ili, Elbistan ilçesinde dünyaya geldi. Dedesi, babası ve kardeşleri de şair olduğu için küçük yaşlarda şiire merak sardı. İlk yazdığı şiirleri iki kitap olacak hacimde iken beğenmeyip yaktı. 1958 yılından itibaren yazdıklarını “Hasan’a Mektuplar” ismi altında 1964 yılında 10.000 adet bastırdı. Fedai Yayınları arasında çıkan bu eser kısa zamanda tükendi ve 2. baskısını yine 10.000 adet bastırdı. 1958 yılında bulunduğu kasabada belediye mesul muhasibi olarak memuriyete girdi. 1981 yılı Mart ayında emekli oldu.
Mücadeleci şiirlerinin çokluğu yaşadığı şartlardan kaynaklanmaktadır. 27 Mayıs 1960 darbesi, zinde güçler, demokrasi maskaralığı ve haksızlıklar hiciv şiirlerini beslemiştir. Karakoç hayatı boyunca otuz’a yakın mahkemeye verildi, hepsinden beraat etti. Avukat tutmadı, hep kendi kendini savundu. Hiçbir iktidarla barışık olmadı. Şiirlerinde esas unsur insandır. Serdengeçti, Töre-Devlet, Ocak, Yeni Düşünce, Yenisey, Alperen yayınları olarak şimdiye kadar 12 şiir kitabı, bir tane de makalelerinden derlenen nesir kitabı çıktı. 1985 yılından beri gazetecilik yapmaktadır. Bir ara siyasete girdi ve ayrıldı. Niçin girip, niçin ayrıldığını bir söyleşide şöyle cevaplandırdı: “Allah rızası için girmiştim, Allah rızası için ayrıldım”. Şair ve yazar Abdurrahim Karakoç 7 Haziran 2012 tarihinde, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesinde yoğun bakımda iken dünyaya veda etmiştir. Rahmet ve minnetle anılmaktadır.
*Erciyes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim üyesi, Eğitim Bilimleri Bölüm Başkanı. kilicremzi@gmail.com
Karakoç’un Kendi Dilinden Kendisini Tarifi:
“Ebedî kudretin tek sahibinden alınan emir üzerine 1932 yılında dünyaya gelmişim. Çocukluğum şöyle-böyle geçti. Kıt imkânlara, kıtlık yıllarına rağmen hâlâ o günleri özlerim. Birçok kimseye o yılları anlatsam, “özlenecek neresi var?” diyebilirler. Amma ben hep çocukluk yıllarımı sevdim. Şiir yazmaya küçük yaşlarda başladım. Zaten bizim oralarda her genç şiir yazar. Bu tutku başka bir meşgalenin veya işin olmayışından kaynaklanıyor gibime geliyor. Ben de avareydim, boşluğumu şiirle doldurmaya çalıştım. Benimle şiire başlayanlar yalnızlıktan, yardımsızlıktan dökülüp gittiler.
Bana gelince: Sağ olsunlar, iktidarların ve muhalefetin irikıyım politikacıları, ihtilal cuntacıları, ‘bilimsel’ cüppeliler, entellektüel züppeler, millî soyguncular, sosyete parazitleri, sermaye sülükleri, zulüm-işkence makineleri, adalet katleden hukukçular, dalkavuklar, üçkâğıtçılar vs. hep bana yardımcı oldular. Şiir malzememi veren onlar, öfkemi bileyen onlar oldular. Yardımlarını inkâr etmiyorum, fakat teşekkür de etmiyorum. Dinsizlerin değil, din düşmanlarının, yani İslâm düşmanlarının da az yardımı olmadı. Bir bakıma dinî duygularımın kuvvetlenmesine vesile oldular. En uygun zamanda yaşadığıma inanıyorum. Yardımcılarım (!) var oldukları sürece yazmaya devam edeceğim. Allah (cc) kısmet ederse…”diyordu.
Yayınlanmış eserleri:
- Hasan’a Mektuplar (1965)
- Akıl Karaya Vurdu (1965)
- Eli Kulakta (1969)
- Vur Emri (1973)
- Kan Yazısı (1978)
- Suları Islatamadım (1983)
- Beşinci Mevsim (1985)
- Dosta Doğru (1994)
- Yasaklı Rüyalar (2000)
- Gökçekimi (2000)
- Gerdanlık – I (2000)
- Gerdanlık – II (2002)
- Parmak İzi (2002)
- Yağmur Yerden Yağar (2002)
- Anadolu’da Bahar (2006)
- Barış Çağrısı (2009)
- Aynanın İki Yüzü
- Düşünce Yazıları
- Çobandan Mektuplar (Deneme Yazıları).
Abdurrahim Karakoç’un şiirlerinden bazı misaller:
Şair ve yazar olan Karakoç’un kitapları otuz yılı aşkın bir zaman içinde baskı üstüne baskı yenilemektedir. Bilhassa “Vur Emri” adlı şiir kitabı, toplumda günümüz şairlerinin hiç birisine nasip olmayan kabulü görmüştür. Abdurrahim Karakoç şiirlerinde Türk-İslam âleminin davasını, derdini dile getirmiştir. Kendi milletinin gençlerine seslenmiştir. “Davası olmayanın sevdası olmaz” diyen Karakoç gerçek bir dava adamı olarak yaşadı. Dava Felsefesi adlı şiirinde:
“Ben Milletim uğruna adamışım kendimi
Bir doğrunun imanı, bin eğriyi düzeltir
Zulüm Azrail olsa hep Hakkı tutacağım
Mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir” diyerek, kalıcı şiirler yazmıştır.
Mehmet Âkif, Necip Fâzıl, Osman Yüksel gibi şiirleri dillerden düşmedi ve düşmeyecektir. Şiirleri bestelendi dillerde türkü oldu. Bir Dadaloğlu, Nefî, Seyranî gibi taşlamalar da bulundu. Karacaoğlan veya Erzurumlu Emrah gibi aşk şiirleri yazdı ama bu şair hep farklı oldu, özgün oldu. Bu şairlerin hiç birine benzemedi, hep kendisi oldu. Karakoç farklılığını sadece mısralarda göstermedi. Yaşantısı ile kendisini tanıyanlara ve tanımayanlara kişiliğini kabul ettirmiştir[1]. Hak bildiği davasında Hakk’a yürümüş bir şahsiyettir.
Türkiye’nin en muhataralı zamanlarında inanç ve düşüncesini en açık ve yüksek sesle haykırmıştır. 1960-1970’li yıllarda birçok insanın sustuğu veya korktuğu devirlerde O pervasızca inancını, aşkını ve sevdasını dile getiriyordu:
Hak Yol İslam Yazacağız
“Kör Dünya’nın göbeğine
Hak yol İslam yazacağız
Kuşların göz bebeğine
Hak yol İslam yazacağız.
Yola, ağaca, pınara,
Esen yele, yağan kara
Yağmur yüklü bulutlara
Hak yol İslam yazacağız.
Koç burcuna, yay burcuna
Bebeklerin avucuna
Minarelerin ucuna
Hak yol İslam yazacağız
Bucak bucak, köşe köşe
Kara taşa, kor ateşe
Yıldız’a Ay’a Güneş’e,
Hak yol İslam yazacağız.
Askerlerin miğferine
Kağnıların tekerine
Buda’nın tunç heykeline
Hak yol İslam yazacağız.
Herkes duyacak, bilecek
Saklanmaz gayri bu gerçek
Yaprak yaprak, çiçek çiçek
Hak yol İslam yazacağız.”[2]
Karakoç aynı açık yürekli tavrını şu şiiriyle ifade etmiştir:
İlân
“Ne diyorsa İslam Dini
Uyacağız suç olsa da
Geçeği örten kefeni
Soyacağız suç olsa da.
Alnımız ak, yüzümüz ak
İslam olan olmaz korkak,
Bâtla bâtıl hakka hak
Diyeceğiz suç olsa da.
Çiçeklenir sevda serde
Cihat düğün olur merde
Nur-u Kur’an’ı her yerde
Yayacağız suç olsa da.
Baba,ana,bacı, kardeş
Ehli küfre açtık savaş
İslamlık yoluna can baş
Koyacağız suç olsa da
Mana doldurmuş içleri
Gam mı maddenin suçları
Dine “taş” atan piçleri
Sayacağız suç olsa da.”[3]
“ Abdurrahim Karakoç, Anadolu’dan çıkmış, Anadolu insanının ortak şuuru, dikkati ve lisanı olmuştur. O’nun şiiri bu toplumun acıları ile yoğrulmuştur. İsyanında, aşkında, hicvinde bu vardır. Şair Karakoç, halkın meselelerini irdelemiş, geleneksel halk şiiri tarzını kullanmış olmasına rağmen, O’nu dar bir koridora çekerek “halk şairi” saymak doğru olmaz. O’na sisteme karşı duruşu ve birçok çarpıklıkları hicvetmesinden dolayı sadece “hiciv şairi” demekte doğru değildir. Popüler kültür içerisinde O’nu “Mihriban” şiiriyle idolleştirmek de yerinde bir değerlendirme olmaz. Bu yönüyle O’na tek başına “aşk şairi” demek de haksızlık olur. Karakoç, bunların hepsini harmanlayan bir bütünlük içerisinde birini diğerinin önüne almadan veren bir usta şairdir. Karakoç’un mayasında Yunus’un huşuu, Mevlana’nın erdemi, Hacıbektaş’ın uhuvveti vardır”.[4]
İnsanlara hayatın anlamını hatırlatmak için bir şiirinde şöyle seslenmektedir:
Yolculuk
Aylar tepe yıllar dağ zincirleri
Zirveler aşarsın haberin olmaz.
Dur-durak bilmeden doğuştan beri
Mezara koşarsın haberin olmaz.
Emanete “benim” diye bakarsın
Boş kalınca suya kazma çakarsın
Sırat köprüsünde yatıp kalkarsın
Ateşe düşersin haberin olmaz.
Salıncak kurarsın mor bulutlara
Körpe tay bağlarsın kör umutlara
Muhkemdir kulluğun canlı putlara
Kıblesiz yaşarsın haberin olmaz.
Yokluğa mı sonsuza mı yolcusun
Yollar tehlikeli Allah korusun
Koca kainatta bir damla su’sun
Kaynarsın taşarsın haberin olmaz.[5]
Şair Karakoç Türkiye’nin 1960’lı yıllarında kişi başına milli gelirin ortalama 300 dolar olduğu zamanlarda halkın sıkıntılarını şiirlerine konu etmiştir. Türk Milleti’nin bunalımlı durumuna vurgu yapmıştır: Bayramlarda Bayram Ola -5-
|
|||||||
KAYNAKÇA:
– AYAYDIN, Kibar; “Aşkın İç İsyanı: “Mihriban”, Akpınar, Yıl:8, S.44, Mart-Nisan 2013.
– AYTEKİN, Osman; “Hasan’a Mektuplar’ın Şairi”, Akpınar, Yıl:8, S.44, Mart-Nisan 2013.
– KABAKLI, Ahmet; Türk Edebiyatı, Türk Eğitim Vakfı Yayınları, C.IV, İstanbul, 1991.
– KARAKOÇ, Abdurrahim; Akıl Karaya Vurdu, Ocak Yayınları, Ankara, 1997.
– ___________; Beşinci Mevsim, Ocak Yayınları, Ankara, 1987, s.49.
– ___________; Dosta Doğru, 9. Baskı, Ocak Yayınları, Ankara, 1994.
– ___________; Gökçekimi, Yenisey Yayınları, Ankara, 1991.
– ___________; Kan Yazısı, Ocak Yayınları, Ankara, 1978.
– ___________; Suları Islatamadım, Ocak Yayınları, Ankara, 1984.
– ___________; Vur Emri, Töre-Devlet Yayınları, Ankara, 1975.
-SUBAŞI, Muhsin İlyas; “Abdurrahim Karakoç’u Anarken…” , Akpınar, Yıl:8, S.44, Mart-Nisan 2013.
[1] Osman Aytekin, “Hasan’a Mektuplar’ın Şairi”, Akpınar, Yıl:8, S.44, Mart-Nisan 2013, s.32.
[2] Abdurrahim Karakoç, Vur Emri, Töre-Devlet Yayınları, Ankara, 1975, s.14-15.
[3] A. Karakoç, a.g.e., s. 28.
[4] Musin İlyas Subaşı, “Abdurrahim Karakoç’u Anarken…” , Akpınar, Yıl:8, S.44, Mart-Nisan 2013, s.15.
[5] Abdurrahim Karakoç, Akıl Karaya Vurdu, Ocak Yayınları, Ankara, 1997, s.88.
[6] Abdurrahim Karakoç, Suları Islatamadım, Ocak Yayınları, Ankara, 1984, s.96-98.
[7] A. Karakoç, Dosta Doğru, 9. Baskı, Ocak Yayınları, Ankara, 1994.
[8] A. Karakoç, Vur Emri, s.66-67.
[9] A. Karakoç, Vur Emri, s.98-99.
[10] A. Karakoç, Akıl Karaya Vurdu, s. 42.
[11] A. Karakoç, Suları Islatamadım, s.80-81.
[12] A. Karakoç, Gökçekimi, Yenisey Yayınları, Ankara, 1991, s.31.
[13] A.Karakoç, Vur Emri, s.345-346.
[14] A. Karakoç, a.g.e., s. 20-21.
[15] Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı, Türk Eğitim Vakfı Yayınları, C.IV, İstanbul, 1991, s.735.
[16] Abdurrahim Karakoç, Beşinci Mevsim, Ocak Yayınları, Ankara, 1987, s.49.
[17] Kibar Ayaydın, “Aşkın İç İsyanı: “Mihriban”, Akpınar, Yıl:8, S.44, Mart-Nisan 2013, s.23-24.
[18] Karakoç, Vur Emri, s.80-81.
[19] Karakoç, Suları Islatamadım, s.28-29.
[20] Karakoç, Kan Yazısı, Ocak Yayınları, Ankara, 1978.
[21] Karakoç, Beşinci Mevsim, s.50.
Bende Elbistan’ lıyım ama merkezden. 7.sınıf öğrencisiyim. Türkçe projesi için buradan yardım aldım. Çok teşekkürler.